Zor dostum zor

Kerç köprüsünün patlatılması ile birlikte Rusya Ukrayna savaşında yeni bir safhaya geçildiğine tanıklık ettik. Rusya’nın misliyle karşılık vermesi de kaçınılmazdı ve attığı füzelerle ortaya çıkan insanlık dışı görüntüleri de izledik.

Peki bu gelinen yeni noktadan ne tür ana fikirler çıkartabiliriz?

Öncelikle Ukrayna, bırakın Donbass’ı, Kırımın Rusya tarafından ilhakını da tanımadığını, Kırım’ı tekrar kendi topraklarına katana kadar savaşı sürdüreceği mesajını net bir şekilde ortaya koydu. Doğal olarak Zelenski’nin savaşı sürdürme niyetinin ardında, ABD’nin verdiği desteği göz ardı edemeyiz. Putin’i zayıflatmak ve Putin rejimini devirmek için ABD sonuna kadar bu savaşın sürdürülmesini destekleyecek imajını veriyor.

İkinci olarak barış arayan tarafın bu kez Rusya olduğu, savaş uzadıkça kaybedenin kendileri olacağı algısı da giderek güçleniyor. Rusya’nın her türlü müzakereyi (ateşkesten kalıcı barışa kadar) İstanbul’da yapmaya istekli olduğu mesajları ortalıkta.

Doğal olarak” Türkiye’nin bu ortamdaki konumu ne?” sorusunu sormamız gerekiyor.

Daha önceki yazılarımda sürekli olarak Türkiye’nin artan stratejik öneminden bahsetmiştim. Günümüz koşulları itibarı ile stratejik önemimizin kuvveden fiile doğru bir yola girdiğini izlemekteyiz.

Rusya’nın elindeki en büyük silah olan enerjiyi Türkiye üstünden Avrupa’ya ulaştırma niyetini beyanının hemen ardından, ABD Senatosu’nun F 16’ların Türkiye’ye koşullu satışındaki 2 önemli koşulu kaldırması herhalde bir rastlantı değil.

Yine kuşkusuz Rusya’nın doğalgazını Türkiye’de depolama önerisi bizim açımızdan oldukça riskli. Zaten Rusya’ya karşı Batı’nın uyguladığı ambargoları delmekle suçlanan ülkemizin Rusya’nın bu teklifine balıklama atlaması, Türkiye’nin Batı kampından Doğu kampına hızla geçiş yaptığı görüntüsünü daha da pekiştirecektir. Ancak Ankara’dan yapılan ilk açıklamalar ülkemizin konuya ihtiyatlı yaklaştığını gösteriyor.

F 16 konusu ise henüz çözülmüş değil. Belki Senato’dan Biden’ın istekleri doğrultusunda bir karar geçti, ancak Temsilciler Meclisi’nde ne olacağı şimdilik belirsizliğini korumaya devam ediyor. Ancak sırf Senato’nun koşulları kaldırması bile komşumuz Yunanistan’ı çıldırtmaya yetti gibi. ABD’nin koruma zırhı altında olduğuna fazla inanan Miçotakis büyük hayal kırıklığı yaşadığını ifade ediyor. Aynı Miçotakis birkaç gün öncesine kadar ülkesinin Türkiye’ye karşı yeni Ukrayna olmaya hazır olduğunu ifade ederken hangi ruh halinde olduğunu anlamak pek mümkün değil. Diğer ifadesi ile Türkler ülkemizi bomba yağmuruna tutsun, siviller ölürse ölsün, sonuçta Türkler’e Batı dünyası dersini verir demenin nasıl bir deha ürünü olduğunu en azından bendeniz pek anlamış değil. Tabi bu arada Yunanistan ile Fransa arasında NATO Antlaşması’nın 5. Maddesi benzeri bir ittifak anlaşmasının yapılabileceğinin dillendirilmesi de bir diğer garip durum. NATO üyesi iki ülkenin bir diğer NATO ülkesine karşı böyle bir anlaşma yapmaları NATO kurallarına pek uygun düşmüyor olsa gerek.

Dönelim enerji mevzuuna.

Evet Türkiye enerjinin Avrupa’ya akıtılması için çok önemli bir geçiş ülkesi. Rus gazını ve üzerinde yapılabilecek çok sayıda spekülasyonu bir yana bırakırsak, Türkmenistan’dan başlayarak, Hazar ve Azerbaycan gazını, Güney’de İsrail’den başlayarak Türkiye’ye ulaşacak gazı, İran uluslararası sisteme dahil olursa İran gazını ve nihayet Irak enerji kaynaklarını Avrupa’ya sevk eden merkezi enerji dağıtıcısı haline gelebilir. Bunu yapabilmek için yeni dış politika ayarlarına ihtiyaç olduğu çok açık. Ne yazık ki son yıllarda hızla kazandığımız “güvenilir olmayan ülke” sıfatından olabildiğince çabuk kurtulup, “öngörülebilir ve güvenilir ülke” haline dönmemiz gerekiyor.

Tabi bu arada 15 Kasım hızla yaklaşıyor…

KKTC’nin kuruluş yıl gününde neler yaşanabileceğini bundan sonraki yazılarımda işlemeye çalışacağım.
 
Üst Alt