Öyle bir güç ki bu iklim krizi, sonuçlarını hava kirliliğinde, aşırı hava olaylarında, gıda sıkıntısında, salgın hastalıklarda ve daha bir çok yerde görüyoruz maalesef. Ama bir bürokratı hem de tüm dünyanın tanıdığı bir bürokratı koltuğundan edebilecek gücü olabileceğini görmemiştik geçen haftaya kadar. Gelin biraz dedikodu vereyim sizlere.
Geçtiğimiz hafta New York’ta yapılan BM Genel Kurul toplantısında geçiyor olay. Yoğunlukla devlet liderlerinin, bürokrasinin, diplomatların katıldığı bu toplantılara, bir basın mensubu olarak katılabilmek için bazı şartlar gerekiyor. Fiziki erişim yalnızca BM tarafından akredite edilmiş ve BM binasında ofisi olan basın kuruluşları için mümkün. Ama artık öyle küreselleştik ki internet sayesinde; orada yaşananları daha o binanın içindekiler duymadan, biz dünyanın öbür ucundan öğrenebiliyoruz meslektaşlarımız sayesinde. Gerçi bu da “Dijital Ayak İzi”ne neden oluyor ama taş devrinde de değiliz, teknoloji kaçınılmaz. Neyse bu başka bir günün konusu. Gelelim koltuğunun telaşına düşmüş olan bürokratın hikâyesine.
Edindiğim bilgiler o toplantıya katılan David Gelles ve Alan Rappeport imzalı The New York Times haberinden. Gözden kaçırmış da olabilirim ama Türk medyasında böyle bir habere rastlamadım.
Bu yıl 77.si yapılan toplantıda kimler yok ki. BM’e üye olan tüm ülkelerin hatta üye olmayıp gözlemci olarak katılan onlarca ülkeden binlerce kişi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katıldı bu toplantıya. Hatta toplantının en önemli gündem maddelerinden biri olan İklim değişikliğine de değindi. Türkiye’nin ulusal beyanında yer alan 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefini hatırlattı ve “yeşil kalkınma devrimimizi ilan ettik” dedi. 2053 ‘e 31 sene kala, hala kömürden çıkış tarihimiz bile belli değilken, 2053 de nasıl net sıfır olunacak, yani saldığımız karbonu yok edecek sistem nasıl ve ne zaman kurulacak henüz bir plan yok ama konuyu dağıtmayalım.
İşte bu toplantıda, öyle biri var ki iklim krizini umursamayan hatta ret eden, diğer katılımcılar tarafından biraz sıkıştırılıyor. Dünya Bankası Başkanı David Malpass.
Kim bu adam, bilenlere hatırlatmak bilmeyenlere tanıtmak amacıyla önce küçük bir biyografi bırakıyorum buraya.
Malpass, Dünya Bankasının başkanı. 2019 yılında eski başkan Donald J.Trump tarafından göreve getirildi. Malpass, Donald Trump’ın 2016’daki iklim karşıtı başkanlık kampanyası için çalışan ve 2010’da insan kaynaklı karbon emisyonlarının küresel ısınmaya neden olduğunu reddettiği belirtilen bir bürokrat. Bu görev öncesinde de yine Trump yönetimi sırasında Hazine Bakanlığı'nda görevliydi. Bu görevdeyken iklim değişikliği hakkında pek de bir şey söylememiş ama 2007 yılından itibaren karbon emisyonları ile küresel ısınma arasında bir bağlantı olduğuna inanmadığını gösteren yorumlar yapmıştı. Çevreciler, uzmanlar tarafından eleştirildi bu yorumları elbette. Üstelik eşi Adele Malpass’da yazdığı makaleler ile eşinin bu yorumlarını desteklemiş, İklim bilimini sorgulayan yazılarını başkanı olduğu, muhafazakar medya grubuyla yakından ilgisi olan Daily Caller News Foundation’da yayınlamıştı.
Dünya Bankasını yönettiği sıralarda iklim konusunda çoğunlukla sessiz kalması, fosil yakıtlara desteği aşamalı olarak kaldırmayı reddetmesi, üstelik Paris İklim Anlaşmasının imzalanmasından bu yana, doğrudan fosil yakıt proje finansmanı için 12 milyar dolardan fazla harcama yapması, Başkan Malpass’ın iklim krizi konusundaki tavrının da net bir göstergesi olarak değerlendirildi.
ABD’nin başkanı değiştikten sonra Malpass’ın tavrı biraz olsa değişti; çünkü Joe Biden görevi Donald Trump’tan devraldıktan sonra ilk icraatlarından biri, ülkesini Paris İklim Anlaşması'na geri döndürmek olmuştu. Yeni başkanın konuya yaklaşımı dolayısıyla Malpass da bankada bazı iklim girişimleri başlattı ancak konunun uzmanları için bu yeterli değildi, Dünya Bankasından daha güçlü bir tavır beklediler.
Çünkü;Dünya Bankası dünyanın en büyük kalkınma bankasıdır ve iklim inisiyatifleri de dâhil olmak üzere geniş kapsamlı ekonomik ve sosyal projeleri finanse etme gücüne sahiptir. Bu nedenle, özellikle gelişmekte olan ülkelerin, iklim krizine karşı alacağı önlemler için ciddi bir bütçeye sahip.
Pek çok uzman, Malpass yönetimindeki Dünya Bankasının, kredilerini sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik çalışmalara yönlendirmediğini, yoksul ülkelerin iklim etkileriyle başa çıkmasına yardımcı olmak için çok yavaş hareket ettiği görüşünde birleşiyor. Uluslararası Enerji Ajansının, ülkelerin yeni fosil yakıt geliştirme finansmanını durdurmaları gerektiğine dair açıklama yapmasına rağmen, bankanın petrol ve gaz projelerini finanse etmeye devam ediyor olması yine uzmanların gözünden kaçmıyor elbette.
Dönelim BM Genel Kurul toplantısına. Bill Clinton döneminde başkan yardımcısı olan ve 40 yılı aşkın süredir küresel iklim krizini çözme hareketinin ön saflarında yer alan Al Gore da bu toplantıdadır. Ve toplantı kapsamında yapılan bir panelde Malpass’ı “iklim inkârcısı” olarak tanımlar. Bu elbette Malpass’ın da kulağına gider.
Üstüne üstlük günün ilerleyen saatlerinde iklim finansmanı ile ilgili ayrı bir halka açık oturumda işler biraz daha karışır. Başta ismini yazdığım gazeteci David Gelles, Malpass'a bir soru sorar. Soru şudur: “Fosil yakıt kullanımının, gezegeni tehlikeli seviyelere kadar ısıttığına dair bilimsel fikri kabul ediyor musunuz?”
Malpass soruya cevap vermez, hatta duymamazlıktan gelir. Gazeteci soruyu 3 kez yineleyince; “Ben bilim adamı değilim” der. Dünya Bankası Başkanının bu cevabından sonra ortalık karışır. Çünkü bu cevap bir fısıltıya neden olur. 2024 yılında görev süresi bitecek olan Malpass’ın bu süreyi beklemeden görevinden alınacağı fısıltısıdır bu. Bu söylentileri kendisi de duymuş olacak ki “Ben bilim adamı değilim” diyen Malpass soru-cevap olayının yaşanmasından iki gün sonra, sabahın köründe soluğu CNN de alır. CNN International'a verdiği röportajda insan faaliyetlerinin gezegeni ısıttığını kabul ettiğini söyler.
Ayrıca aynı gün, Dünya Bankası çalışanlarına da bir not gönderdiği bilgisi var: İddiaya göre notta yazılanlar şu mealdedir;“İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının iklim değişikliğine neden olduğu ve her ikisinde de kömür, dizel ve ağır akaryakıt kullanımındaki keskin artışın olduğu açıktır. Gelişmiş ekonomiler ve gelişmekte olan ülkeler iklim krizinin başka bir dalgasını yaratıyor.”
Malpass'ın iklim krizi konusundaki bu sert “U” dönüşü, konuya ciddiyetle eğilen ve bu konuda çalışmalar yapan, diplomat, politika yapıcı ve aktivistler tarafından pek de samimi bulunmaz açıkçası. Ve hatta bazı söylemlerde de bulunurlar.
“Evet, ABD, Dünya Bankası'nın en büyük hissedarı ve geleneksel olarak başkanı da seçiyor. Yine de görev süresi sona ermeden görevden alınması, yönetim kurulunun kararıyla olur.”
Bu söyleme bir destek de Kosta Rikalı diplomat Christiana Figueres’den gelir. Malpass'ın gitmesi gerektiğini söyleyenler arasında olan Figueres’i kısaca hatırlayalım; Figures, Birleşmiş Milletler İklim Dairesi Başkanı olduğu dönemde 2015 yılında, o güne kadar yapılan COP toplantılarının en başarılısı olarak kayıtlara geçen Paris İklim müzakerelerine en büyük katkı sağlayanıdır.
Malpass'ın kaderinin Biden yönetimi içinde bir tartışma konusu olduğu da gelen bilgiler arasında. Başkanın görevde kalıp kalmaması konusunda henüz bir açıklama yok ancak, Biden yönetimi Dünya Bankasının iklim değişikliğiyle mücadelede daha aktif bir rol oynaması gerektiği konusunda mesajları var.
Ancak eleştirmenler bunun yeterli olmadığını söylüyor. Geçen yıl da buna benzer çağrıların, Biden yönetimi tarafından defalarca yapıldığını hatırlatarak, iklim konusundaki çabalarının hızlandırılması gerektiğini söylüyorlar. Dünya Bankasının misyonu, yoksul ülkelere ekonomilerini ve yaşam standartlarını iyileştirmeleri için borç para vererek yoksulluğu azaltmaktır. 188 ülkenin sahibi olduğu banka, enerjiden eğitime ve halk sağlığına kadar çok çeşitli projelere finansman sağlıyor. Ve iklim felaketleriyle karşı karşıya kalan ülkelere yardım etmek için daha fazlasını yapması için banka üzerinde artan bir baskı var.
Şimdi izlemedeyiz. Bakalım Malpass’ın banka üzerindeki baskı mı, yoksa Malpass üzerindeki baskı mı üstün gelecek. Bu durumu güzel bir Türk atasözü ile özetleyebilirim sanıyorum, “Atlar tepişirken arada eşekler ezilirmiş”.
Geçtiğimiz hafta New York’ta yapılan BM Genel Kurul toplantısında geçiyor olay. Yoğunlukla devlet liderlerinin, bürokrasinin, diplomatların katıldığı bu toplantılara, bir basın mensubu olarak katılabilmek için bazı şartlar gerekiyor. Fiziki erişim yalnızca BM tarafından akredite edilmiş ve BM binasında ofisi olan basın kuruluşları için mümkün. Ama artık öyle küreselleştik ki internet sayesinde; orada yaşananları daha o binanın içindekiler duymadan, biz dünyanın öbür ucundan öğrenebiliyoruz meslektaşlarımız sayesinde. Gerçi bu da “Dijital Ayak İzi”ne neden oluyor ama taş devrinde de değiliz, teknoloji kaçınılmaz. Neyse bu başka bir günün konusu. Gelelim koltuğunun telaşına düşmüş olan bürokratın hikâyesine.
Edindiğim bilgiler o toplantıya katılan David Gelles ve Alan Rappeport imzalı The New York Times haberinden. Gözden kaçırmış da olabilirim ama Türk medyasında böyle bir habere rastlamadım.
Bu yıl 77.si yapılan toplantıda kimler yok ki. BM’e üye olan tüm ülkelerin hatta üye olmayıp gözlemci olarak katılan onlarca ülkeden binlerce kişi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katıldı bu toplantıya. Hatta toplantının en önemli gündem maddelerinden biri olan İklim değişikliğine de değindi. Türkiye’nin ulusal beyanında yer alan 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefini hatırlattı ve “yeşil kalkınma devrimimizi ilan ettik” dedi. 2053 ‘e 31 sene kala, hala kömürden çıkış tarihimiz bile belli değilken, 2053 de nasıl net sıfır olunacak, yani saldığımız karbonu yok edecek sistem nasıl ve ne zaman kurulacak henüz bir plan yok ama konuyu dağıtmayalım.
İşte bu toplantıda, öyle biri var ki iklim krizini umursamayan hatta ret eden, diğer katılımcılar tarafından biraz sıkıştırılıyor. Dünya Bankası Başkanı David Malpass.
Kim bu adam, bilenlere hatırlatmak bilmeyenlere tanıtmak amacıyla önce küçük bir biyografi bırakıyorum buraya.
Malpass, Dünya Bankasının başkanı. 2019 yılında eski başkan Donald J.Trump tarafından göreve getirildi. Malpass, Donald Trump’ın 2016’daki iklim karşıtı başkanlık kampanyası için çalışan ve 2010’da insan kaynaklı karbon emisyonlarının küresel ısınmaya neden olduğunu reddettiği belirtilen bir bürokrat. Bu görev öncesinde de yine Trump yönetimi sırasında Hazine Bakanlığı'nda görevliydi. Bu görevdeyken iklim değişikliği hakkında pek de bir şey söylememiş ama 2007 yılından itibaren karbon emisyonları ile küresel ısınma arasında bir bağlantı olduğuna inanmadığını gösteren yorumlar yapmıştı. Çevreciler, uzmanlar tarafından eleştirildi bu yorumları elbette. Üstelik eşi Adele Malpass’da yazdığı makaleler ile eşinin bu yorumlarını desteklemiş, İklim bilimini sorgulayan yazılarını başkanı olduğu, muhafazakar medya grubuyla yakından ilgisi olan Daily Caller News Foundation’da yayınlamıştı.
Dünya Bankasını yönettiği sıralarda iklim konusunda çoğunlukla sessiz kalması, fosil yakıtlara desteği aşamalı olarak kaldırmayı reddetmesi, üstelik Paris İklim Anlaşmasının imzalanmasından bu yana, doğrudan fosil yakıt proje finansmanı için 12 milyar dolardan fazla harcama yapması, Başkan Malpass’ın iklim krizi konusundaki tavrının da net bir göstergesi olarak değerlendirildi.
ABD’nin başkanı değiştikten sonra Malpass’ın tavrı biraz olsa değişti; çünkü Joe Biden görevi Donald Trump’tan devraldıktan sonra ilk icraatlarından biri, ülkesini Paris İklim Anlaşması'na geri döndürmek olmuştu. Yeni başkanın konuya yaklaşımı dolayısıyla Malpass da bankada bazı iklim girişimleri başlattı ancak konunun uzmanları için bu yeterli değildi, Dünya Bankasından daha güçlü bir tavır beklediler.
Çünkü;Dünya Bankası dünyanın en büyük kalkınma bankasıdır ve iklim inisiyatifleri de dâhil olmak üzere geniş kapsamlı ekonomik ve sosyal projeleri finanse etme gücüne sahiptir. Bu nedenle, özellikle gelişmekte olan ülkelerin, iklim krizine karşı alacağı önlemler için ciddi bir bütçeye sahip.
Pek çok uzman, Malpass yönetimindeki Dünya Bankasının, kredilerini sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik çalışmalara yönlendirmediğini, yoksul ülkelerin iklim etkileriyle başa çıkmasına yardımcı olmak için çok yavaş hareket ettiği görüşünde birleşiyor. Uluslararası Enerji Ajansının, ülkelerin yeni fosil yakıt geliştirme finansmanını durdurmaları gerektiğine dair açıklama yapmasına rağmen, bankanın petrol ve gaz projelerini finanse etmeye devam ediyor olması yine uzmanların gözünden kaçmıyor elbette.
Dönelim BM Genel Kurul toplantısına. Bill Clinton döneminde başkan yardımcısı olan ve 40 yılı aşkın süredir küresel iklim krizini çözme hareketinin ön saflarında yer alan Al Gore da bu toplantıdadır. Ve toplantı kapsamında yapılan bir panelde Malpass’ı “iklim inkârcısı” olarak tanımlar. Bu elbette Malpass’ın da kulağına gider.
Üstüne üstlük günün ilerleyen saatlerinde iklim finansmanı ile ilgili ayrı bir halka açık oturumda işler biraz daha karışır. Başta ismini yazdığım gazeteci David Gelles, Malpass'a bir soru sorar. Soru şudur: “Fosil yakıt kullanımının, gezegeni tehlikeli seviyelere kadar ısıttığına dair bilimsel fikri kabul ediyor musunuz?”
Malpass soruya cevap vermez, hatta duymamazlıktan gelir. Gazeteci soruyu 3 kez yineleyince; “Ben bilim adamı değilim” der. Dünya Bankası Başkanının bu cevabından sonra ortalık karışır. Çünkü bu cevap bir fısıltıya neden olur. 2024 yılında görev süresi bitecek olan Malpass’ın bu süreyi beklemeden görevinden alınacağı fısıltısıdır bu. Bu söylentileri kendisi de duymuş olacak ki “Ben bilim adamı değilim” diyen Malpass soru-cevap olayının yaşanmasından iki gün sonra, sabahın köründe soluğu CNN de alır. CNN International'a verdiği röportajda insan faaliyetlerinin gezegeni ısıttığını kabul ettiğini söyler.
Ayrıca aynı gün, Dünya Bankası çalışanlarına da bir not gönderdiği bilgisi var: İddiaya göre notta yazılanlar şu mealdedir;“İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının iklim değişikliğine neden olduğu ve her ikisinde de kömür, dizel ve ağır akaryakıt kullanımındaki keskin artışın olduğu açıktır. Gelişmiş ekonomiler ve gelişmekte olan ülkeler iklim krizinin başka bir dalgasını yaratıyor.”
Malpass'ın iklim krizi konusundaki bu sert “U” dönüşü, konuya ciddiyetle eğilen ve bu konuda çalışmalar yapan, diplomat, politika yapıcı ve aktivistler tarafından pek de samimi bulunmaz açıkçası. Ve hatta bazı söylemlerde de bulunurlar.
“Evet, ABD, Dünya Bankası'nın en büyük hissedarı ve geleneksel olarak başkanı da seçiyor. Yine de görev süresi sona ermeden görevden alınması, yönetim kurulunun kararıyla olur.”
Bu söyleme bir destek de Kosta Rikalı diplomat Christiana Figueres’den gelir. Malpass'ın gitmesi gerektiğini söyleyenler arasında olan Figueres’i kısaca hatırlayalım; Figures, Birleşmiş Milletler İklim Dairesi Başkanı olduğu dönemde 2015 yılında, o güne kadar yapılan COP toplantılarının en başarılısı olarak kayıtlara geçen Paris İklim müzakerelerine en büyük katkı sağlayanıdır.
Malpass'ın kaderinin Biden yönetimi içinde bir tartışma konusu olduğu da gelen bilgiler arasında. Başkanın görevde kalıp kalmaması konusunda henüz bir açıklama yok ancak, Biden yönetimi Dünya Bankasının iklim değişikliğiyle mücadelede daha aktif bir rol oynaması gerektiği konusunda mesajları var.
Ancak eleştirmenler bunun yeterli olmadığını söylüyor. Geçen yıl da buna benzer çağrıların, Biden yönetimi tarafından defalarca yapıldığını hatırlatarak, iklim konusundaki çabalarının hızlandırılması gerektiğini söylüyorlar. Dünya Bankasının misyonu, yoksul ülkelere ekonomilerini ve yaşam standartlarını iyileştirmeleri için borç para vererek yoksulluğu azaltmaktır. 188 ülkenin sahibi olduğu banka, enerjiden eğitime ve halk sağlığına kadar çok çeşitli projelere finansman sağlıyor. Ve iklim felaketleriyle karşı karşıya kalan ülkelere yardım etmek için daha fazlasını yapması için banka üzerinde artan bir baskı var.
Şimdi izlemedeyiz. Bakalım Malpass’ın banka üzerindeki baskı mı, yoksa Malpass üzerindeki baskı mı üstün gelecek. Bu durumu güzel bir Türk atasözü ile özetleyebilirim sanıyorum, “Atlar tepişirken arada eşekler ezilirmiş”.