Yıl 1995, sinema ve televizyonun kutsal beldesi Hollywood izleyici ile yeni bir filmi buluşturdu. Filmin konusu ilginçti. İlginçti, çünkü dünya hakimiyeti devam eden Anglo Sakson'ların karşısında vatanı, milleti ve geleceği için savaşan bir milletin hikayesiydi. 1280'li yıllarda Uzunbacaklı Edward namlı bir İngiliz Kralının İskoçya'nın büyük bir bölümünü işgal etmesi neticesinde İskoçların verdiği bağımsızlık mücadelesini konu etmişti. Hikaye, tarihi liderleri William Wallace çevresine inşa edilmişti. Kare etekli kahramanlar, o zamanlar hepimizin gönlüne taht kurmuştu. Müziğini bu gün bile duyduğumuzda tüylerimiz diken diken olur. Filmin başrol karakterini canlandıran oyuncu aynı zamanda filmin yönetmeniydi.
Mel Gibson, 1956 yılında Amerika'da doğdu. 50'den fazla filmde, ya oyuncu ya yönetmen ya da senarist olarak görev aldı. Yukarıda bahsettiğim Cesur Yürek filmiyle Oscar ve Altın Küre'yi kazandı. Film sektörü için Hollywood kıble ise, o da döneminin halifesiydi.
Sonra birden piyasadan silinmeye başladı. Nedeni ise hayli ilginç. Kendisi, günümüzün birkaç Yahudi ailesinin uzun zamandır dünyayı ekonomi ile hegemonyası altına aldığını, son birkaç yüzyılda çıkan savaşların neredeyse hepsinin Yahudi bankerlerin planı olduğunu açıkça dile getirmişti. Hatta kendisine Nazilerin Yahudi Soykırımı iddiaları sorulduğunda cevabı; "Savaş bittiğinde 12 milyon dediler, sonra 6 oldu, şimdi 4 oldu. Demek istediğim bu bir tür sayı oyunu" idi.
Daha sonra Hristiyan inanışındaki Hz. İsa'nın yaşamını konu alan dilimize Tutku olarak çevrilen, "The Passion of the Christ" filmini çekti. Film hem Hristiyan hem Müslüman hem de Yahudilerin ortak fikirde olduğu bir konuyu, yani dönemin Yahudilerinin İsa'ya uyguladığı sistematik zulüm ile ilgiliydi. 3 din de aynı fikirde birleşse de bazen gerçekleri dile getirmek, birilerinin planlarına giren çomak olmaktadır. O dönem de baya yüklenmişlerdi. Kendisine bu sefer filmin, Yahudileri rahatsız edip etmeyeceği sorulduğunda cevabı: "Rahatsız edici olabilir. Ama filmin amacı bu değil. Amaç sadece doğruları söylemek. Herkes kendi kusuruna bakmalıdır." oldu.
Kendisi bizim dinimizin de katiyyen yasakladığı eşcinselliğe karşı, gayet katı bir tutumla karşı gelen, milletini ve milliyetini seven, kadın ve erkeğin fıtrattan gelen farklarını her mecrada dile getiren bir insan.
Gelelim bugüne, şimdi bu adam ne yapıyor diye, dönüp bakarsak; yeni bir filmin çalışmalarında kendisi. Film, meşhur Yahudi Banker ailesi ve dünyayı yönettiği iddia edilen Rothchild'ler ile ilgili. Muhtemelen yakında yine Mel Gibson'ı itibarsızlaştırma faaliyetleri başlar. Hikaye, uyum sağlayamadığı için aileden kovulan Becket Rothchild'i merkeze alarak ilerleyecekmiş.
Dünyada hala mücadele edebilen birilerinin olduğunu görmek umut verici. Her gün yeni bir rezilliği patlayan pizzacı Hollywood mafyasına rağmen, dik duruş gösterebilmesi takdir edilesi bir durum. Bize de Cesur Yürek Mel Gibson'a başladığı film ve ilerlediği yolda başarılar dilemek düşer.
Mel Gibson, 1956 yılında Amerika'da doğdu. 50'den fazla filmde, ya oyuncu ya yönetmen ya da senarist olarak görev aldı. Yukarıda bahsettiğim Cesur Yürek filmiyle Oscar ve Altın Küre'yi kazandı. Film sektörü için Hollywood kıble ise, o da döneminin halifesiydi.
Sonra birden piyasadan silinmeye başladı. Nedeni ise hayli ilginç. Kendisi, günümüzün birkaç Yahudi ailesinin uzun zamandır dünyayı ekonomi ile hegemonyası altına aldığını, son birkaç yüzyılda çıkan savaşların neredeyse hepsinin Yahudi bankerlerin planı olduğunu açıkça dile getirmişti. Hatta kendisine Nazilerin Yahudi Soykırımı iddiaları sorulduğunda cevabı; "Savaş bittiğinde 12 milyon dediler, sonra 6 oldu, şimdi 4 oldu. Demek istediğim bu bir tür sayı oyunu" idi.
Daha sonra Hristiyan inanışındaki Hz. İsa'nın yaşamını konu alan dilimize Tutku olarak çevrilen, "The Passion of the Christ" filmini çekti. Film hem Hristiyan hem Müslüman hem de Yahudilerin ortak fikirde olduğu bir konuyu, yani dönemin Yahudilerinin İsa'ya uyguladığı sistematik zulüm ile ilgiliydi. 3 din de aynı fikirde birleşse de bazen gerçekleri dile getirmek, birilerinin planlarına giren çomak olmaktadır. O dönem de baya yüklenmişlerdi. Kendisine bu sefer filmin, Yahudileri rahatsız edip etmeyeceği sorulduğunda cevabı: "Rahatsız edici olabilir. Ama filmin amacı bu değil. Amaç sadece doğruları söylemek. Herkes kendi kusuruna bakmalıdır." oldu.
Kendisi bizim dinimizin de katiyyen yasakladığı eşcinselliğe karşı, gayet katı bir tutumla karşı gelen, milletini ve milliyetini seven, kadın ve erkeğin fıtrattan gelen farklarını her mecrada dile getiren bir insan.
Gelelim bugüne, şimdi bu adam ne yapıyor diye, dönüp bakarsak; yeni bir filmin çalışmalarında kendisi. Film, meşhur Yahudi Banker ailesi ve dünyayı yönettiği iddia edilen Rothchild'ler ile ilgili. Muhtemelen yakında yine Mel Gibson'ı itibarsızlaştırma faaliyetleri başlar. Hikaye, uyum sağlayamadığı için aileden kovulan Becket Rothchild'i merkeze alarak ilerleyecekmiş.
Dünyada hala mücadele edebilen birilerinin olduğunu görmek umut verici. Her gün yeni bir rezilliği patlayan pizzacı Hollywood mafyasına rağmen, dik duruş gösterebilmesi takdir edilesi bir durum. Bize de Cesur Yürek Mel Gibson'a başladığı film ve ilerlediği yolda başarılar dilemek düşer.