Cengiz inşaatın yeni avı Tekkeköy

Genç bir kadının yardım yakarışları var bugün köşemde. Cengiz İnşaatın ağlarına yakalanmak üzere olan, köyü için yardım isteyen bir kadın. Tekkeköy Çınaralan mahallesinden Melek.

Melek, doğduğundan beri bu köyde yaşadığını, köyün aşağısındaki maden fabrikaları yüzünden zaten yıllarca rahat nefes alamadıklarını, bu sene incirlerinin yetişmediğini, şimdi de Eti Bakır’ın köylerinin üst tarafındaki 810 dönümlük ormanı yok edip, atık madenler için bir tesis kurulacağını bir solukta anlatırken; benim de aklıma Eti Bakır A.Ş’nin sahibi Cengiz inşaatın, Üsküdar’da son kalan ormanlık arazi içindeki yanan(!) tarihi köşkün ardından yaptırdığı 4 katlı ev geldi.

melek5.jpeg


melek6.jpeg


Uzun bir cümle oldu şimdi sakin sakin olanları yazmaya çalışayım.

İklim uzmanları bas bas bağırırken orman alanları en önemli karbon yutak alanlardır, artık çekin ellerinizi ormanların üzerinden derken, gün geçmiyor ki ülkenin yeni bir köşesinden yeni bir doğa tahribatı ve yerel halk eylemleri haberi geliyor.

Yine benzer bir olayla karşı karşıyayız. Sevindirici yanı, olay henüz çok yeni, ÇED Raporu hazırlığında. Hemen organize olunabilirse Melek’in gönderdiği görüntülerdeki orman alanı kurtarılabilir.

Cengiz İnşaata bağlı Eti Bakır A.Ş, kendi web sitelerinden aldığım bilgiler doğrultusunda, 1973 yılında kurulan ve artık ömrünü tamamladığı için kapatılmak üzereyken, özelleştirilen ve son teknoloji ile yenilenerek 2004 tekrar üretime başlayan bir bakır işletmesi. Zamanla da hem maden arama alanını hem de üretim kapasitesini ve çeşitliliğini artırır. Nerede? Tekkeköy’de.

Tekkeköy nasıl bir yer? Burası şirin bir Karadeniz ilçesi. Aslında yerleşim insanlık tarihi kadar eski. Bölgedeki mağaraların birinde yapılan kazılarda üstte Hitit, altta Bakır Çağı dönemlerine ait kültür kalıntıları ortaya çıkarılmış. Bu özelliği ile de arkeolojik tanımlama literatürüne girmiş. MÖ 15.000 ile MÖ 60.000 yılları arasına tarihlendirilen katmana sahip olması sebebiyle de Karadeniz Bölgesindeki en eski insan yerleşkesi. Yerleşkenin mezarlığında ölülerin yanında bulunmuş tunç ve bakırdan yapılmış eşyalar, ilçenin o tarihte ileri bir tekniğe sahip olduğunun da göstergesi. Aslında harika bir turizm merkezi. Ancak bu madeni eşyalar bir şey daha göstermiş olacak ki karar alıcılara, turizm gibi saçma şeylerle uğraşmayıp madenciliğe yatırım yapılmış 1970 li yıllar itibariyle. Bakır, kömür, demir çelik, sülfürik asit üretim yeri olmuş bu şirin Karadeniz İlçesi.


Tarımla geçinen halk artık fabrikalarda çalışmaya başlamış, muhtemelen çiftçilikten daha rahat ve risksiz bir iş. Tarım yapmaktan da vazgeçmişler zaten, artık meşhur “kara lahana” burada yetişmez olmuş. Hatta köy halkı “lahana yanık parası” bile almışlar. Fabrikaların yaydıkları emisyonlar sebebi ile lahanaları yenilmez hale gelen halkın aldığı tazminattan söz ediyorum. İşte bu sene de benzer olay incirlerinin başına gelmiş. “Her sene bu sıralar incir hasadı yapardık” diyor Melek ve ekliyor “bu sabah gittim üç sepet ancak toplayabildim”

Peki olay ne?

Olay şu; bir hafta önce ellerine bir kağıt geçmiş köy halkının muhtar aracılığı ile. Samsun Valiliği Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü tarafından gönderilen belgede diyor ki, “Cengiz İnşaata bağlı Eti Bakır A.Ş, maden atıklarını depolamak ve atıklardan yeni ürünler elde etmek için (muhtemelen çimento (Fosfojips) “ATIK DEPOLAMA TESİSİ” kurmak istiyor”.

melek2.jpeg


melek3.jpeg


Nerede ? Köyün üzerindeki şahane 81,44 hektarlık orman arazisinde. Gözünüzde daha iyi canlanması için; yaklaşık 115 futbol sahası kadar alanı düşünün lütfen. Altta deniz kenarında bakır,demir, kömür maden işletmeleri, üstte bu madenlerin atık depolama alanı. Ortada köy halkı.

Nasıl nefes alacak bu insanlar? Nasıl ürün yetiştirecekler?

İşte bu alanda atık tesisi yapmak isteyen şirket, ÇED başvurusunu, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına sunmuş ve ÇED süreci başlamış, geçtiğimiz ay sonunda. Kanunda yer aldığı gibi şimdi halkın görüş ve önerilerine almak gerekiyor. İşte bunun için bir de web adresi belirtilmiş bu kağıtta, “görüşlerinizi buraya yazın, 22 Eylül’de de gelip size bilgi verilecek” demişler muhtara.

Burada yaşayan yerel halk bu tesisi istemiyor. Çünkü ormanlarının yok edilmesini istemiyorlar. İstemediklerini de hem görüş olarak web adresinden hem de yapılacak toplantıda bildireceklerini söylüyorlar. Ancak yine de endişe içindeler, hakkaniyetli bir değerlendirme yapılamayacağını düşünüyorlar.

İşte tam bu sırada yani yine bir tesis için orman katliamı olasılığı çıkınca önüme Mehmet Cengiz’in aslında ormanları ne kadar sevebileceği geliyor aklıma. Çünkü Üsküdar’da kalan son ormanlık araziyi kendisi almış, iddiaya göre hiçbir bedel de ödemeden. İçindeki 2 katlı mütevazi tescilli ahşap köşk yanınca da(!) içine 4 katlı bir ev yaptırmıştı. Bu yeni bir bilgi değil aslında ama geldi işte aklıma. 2014 yılının Cumhuriyet Gazetesi’nde Aykut Küçükkaya’nın haberi ile duymuştuk bu olayı.

“Hüseyin Avni Paşa Korusu” olarak bilinen bu alanda Küçükkaya’nın haberine göre 3 bini aşkın ağaç var ve hepsi tescilli. Gerçi o ağaçların yarısına yakını 4 katlı ev yapılırken kesilmiş ama yine de göz alabildiğine ağaç. Bu haberde yer alan bir diğer bilgi de 8 Mart 2013 tarihli tapu kaydında satış bedeli kısmında ‘0’ TL yazıyor olması. Ve eğer içindeki köşk yanmasaydı restore edilerek kültür merkezi olarak halkın hizmetine açılacaktı, ama işte kısmet de Cengiz İnşaat sahibi Mehmet Cengiz ev olmak varmış. Yazacağım o ki Eti Bakır A.Ş’nin sahibi aslında ağaçları, ormanı seviyor olmalı ki bu arazi için bu kadar çaba sarf etmiş. Peki Tekkeköy halkının ve daha ülkenin bir çok yerindeki ormanları yok etmek niye?

İşte burada ORMANSIZLAŞMA konusuna değinmek istiyorum. (Türkiye Ormancılar Derneği. Türkiye’de Ormansızlaşma ve Orman Bozulması 2022)

Çağımızın en önemli sorunlarından birisinin insan kaynaklı iklim değişikliği olduğunu biliyoruz artık. Ve iklim krizine sebep olan emisyonları yani kirli gazları yutan en önemli mekanizmanın ORMANLAR olduğunu. Ormansızlaşmaya bir de iklim değişikliğinden kaynaklanan aşırı hava olayları da eklenince, sel ve taşkınlar hemen her yıl son derece üzücü olaylar şeklinde kendini göstermeye devam edecektir maalesef.

Bu konu ile ilgili en önemli toplantılardan biri geçen sene Glasgow’da yapılan COP26 oldu. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda, ormansızlaşma ve arazi kaybını 2030 yılına kadar durdurmayı ve geri çevirmeyi vaat eden “Glasgow Liderlerinin Ormanlar ve Arazi Kullanımı Deklarasyonu ”nu aralarında Türkiye’nin de olduğu 133 ülke tarafından imzalandı. 2030 a şurada 8 yıl kalmışken bu bildirge altına atlan imzalar ile bırakın ormanları yok etmeyi, geri çevirme vaat edilmiş. Yani yok olan orman alanlarının yeniden rehabilite edilmesi.

Ormanların iklim değişikliğini, su kıtlığını, erozyonu önleme, biyoçeşitliliği ve toprağı koruma ile kırsal kalkınmaya destek olma gibi konularda ne kadar önemli olduğu tartışılmaz bir konudur. Ancak içinde bulunduğumuz sistem içerisinde, ormanlar maalesef ülke ekonomisine kaynak sağlamak amacıyla yok edilmektedir. Bu dönemin yöneticilerinin son zamanlardaki en sık söylemi ise; “Cumhuriyet dönemindekinden daha fazla ağaçlandırma yaptık, kendi dönemimizde ağaçlandırmalar yoluyla Türkiye’deki orman varlığını kat be kat arttırdık”. Oysa rakamlar öyle söylemiyor. Hem de Orman Genel Müdürlüğü (OGM, 2022)’nün resmi verilerine göre;

  • 2003 yılından 2021 yılına kadar 19 yılda yapılan toplam ağaçlandırma miktarı 609.090 ha, bu ağaçlandırmaların yıllık ortalaması ise 32 bin hektarken,
  • 1984’ten 2002 yılına kadar 19 yılda yapılan toplam ağaçlandırmalarının miktarı 1.115.367 ha, yıllık ağaçlandırma ortalaması ise 59 bin hektar.

Bu verilere göre AKP iktidarından önceki dönemde, AKP iktidarı dönemine göre her yıl 27 bin ha daha fazla ağaçlandırma yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Aslında Türkiye ormanlarının sermayenin hizmetine sunulmasına 1980’li yıllarda başlanmış. Fakat 2000’li yıllardan sonra bu süreç oldukça hızlanmış. Bu tarihten sonra egemen olan devlet anlayışı ormanları bir doğal varlık olarak görmekten öte, paraya ve belli çevreler için imtiyaza dönüştürebileceği bir arazi olarak görmek olmuş.

Yanlış ormancılık politikaları sonucu iş alanlarının ve insan yerleşkelerinin orman içine bu kadar girmesi orman yangınlarının da sebeplerinden biridir. Türkiye Ormancılar Derneğinin 12.10. 2020 tarihinde Hatay yangınlarından sonra yaptığı açıklamanın altını kalınca çizmek gerekiyor. “Orman alanlarında kurulmasına izin verilen her türlü işletme ve tesisin (atık depolama, maden ocağı, turizm tesisi, HES’ler, elektrik nakil hatları vb) hem yangın riskini artıracağı hem de yangından daha fazla insanın zarar görmesi sonucunu doğuracağı unutulmamalıdır.

melek7.jpeg


Adamlar daha ne desin. Özellikle de belirtmişler “atık depolama” diye. Tekkeköy’e yapılmak istenilen gibi.

Devletin milli servet olan ormanları bilinçsiz halk davranışlarından koruması gerekirken bizde durum biraz daha farklı. Bizde ormanları halka korumaya çalışıyor. Hükümete ve hükümet desteğindeki özel sektör tarafından yapılan ormansızlaştırmaya ve yeşil alanları yok etme faaliyetlerine karşı. Güzel ülkemin dört bir köşesinde ormanlarla ilgili 20 ayrı konuda 92 mücadele halen devam ediyor. Madencilikten, atık tesis kurulumuna, taş ocağından, millet bahçesi yapımına kadar 20 ayrı sebep ile sürüyor bu mücadele.

melek8.jpeg


Oysa ormanları korumak, Anayasamızın 169. Madde’si ile devletin sorumluluğundadır.. “Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.”

Bu arada Melek change.org da “BAKIR FABRİKASININ ÇÖPÜ OLMAK İSTEMİORUZ” başlıklı bir imza kampanyası başlattı. Desteklerinizi beklediğini de iletmemi istedi. Peşinen de teşekkür etti.
 
Üst Alt